Cumhuriyet Bayramı, 29 Ekim 1923 tarihinde TBMM’nin Türkiye’nin yönetim biçimini cumhuriyet olarak ilan ettiği ve Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk Cumhurbaşkanı seçildiği tarihi işaret eder. Bu karar, “egemenlik kime aittir?” sorusunu tartışmaya yer bırakmadan millete bağladı. 1925’ten beri 29 Ekim resmî bayramdır; her yıl bir takvim yaprağı değil, ortak bir hafıza tazelenir.
Öncesinde tablo nettir: I. Dünya Savaşı (1914-1918) bitti, Mondros (30 Ekim 1918) imzalandı, ordu dağıtıldı, İstanbul 16 Mart 1920’de resmen işgal edildi. Cevap gecikmedi; Türk Kurtuluş Savaşı (1919-1922) başladı. Siyasi zemin üç adımda kuruldu: Amasya (22 Haziran 1919) temel ilkeleri söyledi; Erzurum (23 Temmuz-7 Ağustos 1919) ve Sivas (4-11 Eylül 1919) bu ilkeleri ülke ölçüsünde kabul ettirdi. TBMM 23 Nisan 1920’de Ankara’da açıldı ve kararlar buradan alındı.
Mücadele en yoğun hâliyle Batı Cephesinde görüldü. I. İnönü (6-11 Ocak 1921) ve II. İnönü (23-31 Mart 1921) ilerlemeyi kesti; Sakarya (23 Ağustos-13 Eylül 1921) dengeleri çevirdi; Büyük Taarruz (26-30 Ağustos 1922) ve Dumlupınar (30 Ağustos 1922) son noktayı koydu; İzmir 9 Eylül 1922’de alındı. Doğu Cephesinde Kâzım Karabekir Paşa komutasındaki operasyon Gümrü (3 Aralık 1920) ile netice verdi; Moskova (16 Mart 1921) ve Kars (13 Ekim 1921) antlaşmalarıyla sınır yerini buldu. Güney Cephesinde Fransız birliklerine karşı Kuvâ-yi Milliye omurgalı direniş Ankara Anlaşması (20 Ekim 1921) ile bitti. Bu dönemde Mustafa Kemal stratejiyi kuran ve Başkomutan olarak yöneten isimdi; İsmet İnönü Batı Cephesi Komutanı olarak yükü taşıdı; Fevzi Çakmak Genelkurmay Başkanı sıfatıyla plan ve koordinasyonu sağladı. İstanbul ve Boğazlar üzerindeki denetim sürse de, ülkenin geleceği Ankara’da çizildi.
Savaşın ardından masa devreye girdi. Mudanya (11 Ekim 1922) ile ateşkes yapıldı; 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırıldı; Lozan (24 Temmuz 1923) ile Türkiye uluslararası hukukta yerini aldı; Ankara 13 Ekim 1923’te başkent oldu; 29 Ekim 1923’te cumhuriyet ilan edildi. Lozan görüşmelerinde heyet başkanı İsmet İnönü idi; sahada kazanılanlar diplomasiyle kalıcı hâle getirildi.
O günlerin dış beklentisi çoğu yerde “vesayetli” bir çözüme işaret ediyordu. Toplumun beklentisi ise açık ve yalındı: bağımsızlık, adil bir hukuk düzeni, öngörülebilir yönetim. Atatürk’ün cumhuriyet tasarımı, gücü Meclis ve seçim ilkelerine bağladı; yönetimi kişilere değil kurumlara dayandırdı. Bu yüzden cumhuriyet yalnızca bir rejim adı değil, vatandaş ile devlet arasındaki ilişkinin sade bir tarifi oldu. İnsanlar bu tarife güvendi; ortaya çıkan düzen günlük hayata hızla yerleşti.
Bugün 29 Ekim’i kutlarken, sahadaki emekle masadaki aklın aynı hedefe çalıştığını görürüz. Sakarya’nın 21 gün sürmesi, pes etmeyen bir nefesi hatırlatır; Ankara’nın başkent oluşu (13 Ekim 1923), “merkez neredeyse devlet orada nefes alır” düşüncesinin pratik karşılığıdır. Cumhuriyet Bayramı, bu yüzden yalnızca geçmişi anmak değil; birlikte karar verme kültürünü diri tutmaktır.